“Bütün iyi kitapların sonunda,

Bütün gündüzlerin,

Bütün gecelerin sonunda

Meltemi senden esen,

Soluğu sende olan

Yeni bir başlangıç vardır.” (Edip Cansever)

Her dem yeniden ve güçlenerek doğduğumuz sabahlara ve o sabahlara yepyeni heyecanla uyanan dostlara selam olsun. Yürüdüğü yolda yılmayan, önce kardeşim düsturuyla birlik ve beraberlik ruhunu diri tutan dostlara selam olsun.

Bize hayatın anlamını ve mücadelenin gerekliliğini öğreten 9 yaşındaki Vail’e, Mısır’ın efsane lideri merhum Mursi’ye ve bu yolda önder ve örnek olan herkese selam olsun.

Değerli Dostlar,

Memur-Sen’li olmak demek; bir davası, bir duruşu olmak demektir.

Memur-Sen’li olmak demek; bir anlayışı, bir bakışı olmak demektir.

Memur-Sen’li olmak demek; ülkesi ve milleti için kim var denildiğinde değil, kim var denilmeden kendiliğinden “ben varım” diyerek en önde olmak demektir.

Davası hak, emek ve adalet olan, haklıdan ve mazlumdan yana duran, kadim medeniyetimizden aldığı sorumlulukla daima atiye bakan, Türkiye’nin en büyük emek hareketi olan bu büyük teşkilat işte bu nedenle yalnızca ülkemizin değil, tüm mazlum coğrafyaların sesidir.

Bu ağır, lakin kutlu davanın omuzlarımıza yüklediği sorumluluğunun farkındalığıyla, tüm teşkilatımızla omuz omuza vererek; önce davam, önce ülkem, önce milletim diyerek daha çok çalışmaya, ter akıtmaya, yılmadan, yorulmadan devam edeceğiz.

Emanet aldığımız bu bayrağı liyakat ve erdemle, en yükseklere taşımanın kararlılığı ve mücadelesini sürdürecek, soylu sendikal yolculuğumuzda, davamızdan asla sapmadan hep birlikte, bir olarak, iri olarak, diri olarak yürüyeceğiz.

Değerli Dostlar,

2019 yılında çalışma hayatımızda, ülkemizde ve dünyada; sendikal ve küresel açıdan çok önemli gelişmelere hep birlikte şahitlik yaptık.

Bu yılın sendikal ve çalışma hayatı bakımından en önemli gündem maddelerinden birisi tabii ki 5. Dönem Toplu Sözleşmesiydi. 20 güne sıkıştırılan ve kamu görevlilerinin 2020 ve 2021 yıllarına ilişkin mali ve sosyal haklarının belirleneceği görüşmeler öncesinde ülkemizin dört bir yanında toplantılar düzenleyerek çalışanlarımızın talep ve sorunlarını dinledik. Ardından 33. Başkanlar Kurulumuzu Toplu Sözleşme gündemiyle gerçekleştirerek; İl ve Şube Başkanlarımızla istişareler yaptık, üyelerimizin her bir talebi üzerinde titizlikle çalıştık. Yaptığımız değerlendirmeler sonrasında, temeli kamu görevlilerimizin emeğinin ve alın terinin karşılığının verilmesi olan “Tarım ve Ormancılık Hizmet Kolu’na ilişkin 5. Dönem Toplu Sözleşme tekliflerimizi oluşturduk, yol haritamızı belirledik.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin ilk toplu sözleşmesi olması dolayısıyla önemli gördüğümüz bu sözleşmede; Büyük Türkiye’den payımızı, Yeni Türkiye’den haklarımızı, Güçlü Türkiye’den payımıza düşen fırsat ve imkânları istedik. Kamu İşveren Heyetinin ülke gerçeğini görmezden gelen tekliflerini, hem sahanın hem de teşkilatımızın çizdiği ortak akıl ve ortak tavır çerçevesinde değerlendirdik.

Memur-Sen’imiz ile bağlı sendikalarımızın, özverili çabalarına ve adaleti tesis etmeye dönük çağrılarına kayıtsız kalan Kamu İşveren Heyeti, kamu görevlilerini memnun etmek yerine mağdur etmeyi tercih etmek anlamına gelen tekliflerini yenilemedi ve hepimizin malumu süreç mutabakatsızlıkla sonuçlandı.

Nihayetinde 5. Dönem Toplu Sözleşme süreci, diğer hizmet kollarında olduğu gibi Tarım-Orman hizmet kolunda çalışan ve haklı beklentileri olan, alın terinin karşılığı kamu işverenince görmezden gelinen, işleyiş süreci olarak da yasal zemine oturmayan çelişkilerle dolu, sorunlara kayıtsız kalınan, piyasa koşullarının hiçe sayıldığı bir süreç olarak tarihe geçti.

Bir ay boyunca sabahlara kadar müzakere edilerek, tartışılarak üzerinde uzlaşma sağlanan azımsanmayacak sayıdaki teklifimiz, Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna giderken yok sayılmış, müzakere süreci hiç yaşanmamışçasına bir irade ortaya konmuştur. 20 gün süren görüşmelerde elde edilen kazanımlarımız toplantı tutanağı tutulmaması nedeniyle hiçbir maddede uzlaşma olmamış gibi lanse edilmiştir. Üzücüdür ki; Kamu Görevlileri Hakem Kurulundan da adil bir karar çıkmamış, kurulun kararının tarafsızlığı da sorgulanır hale gelmiştir.

Kamu görevlilerinin haklarını ve emeklerini savunan yetkili konfederasyon olarak, piyasa koşullarının tüm çalışanları zorladığı, 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırının 6 bin 731,97 TL’ye çıktığı bir dönemde, 2 yıl içinde toplamda yüzde 14'lük zam kabul edilebileceğimiz bir durum değildi. Gerçek enflasyon rakamlarının ortada olduğu, piyasada her gün ardı ardına gelen zamların kendini çok net olarak hissettirdiği ve kamu görevlisinin belinin büküldüğü bir zeminde, bizim yüzde 14 gibi bir zammı kabul etmemiz, toplu sözleşme masasında bu orana ‘evet’ dememiz mümkün değildir. Bu, emek, alın teri, hak ve adalet esaslı sendikacılığa yakışmazdı. Biz de öyle yaptık, duruşumuzu bozmadık. Emeğimizi ve alın terimizi hiçe sayan, adil ve insaflı olmayan bu karara imzayı atmadık. Hakem Heyeti kararına şerhimizi, tarihe notumuzu düştük.

Memur-Sen ve Toç Bir-Sen olarak 5. Dönem Toplu Sözleşmede “istişâre eden pişman olmaz…” ilkesinden hareketle her adımımızda teşkilatlarımızla istişare ettik. Bir ay boyunca, gece gündüz demeden en iyi sonuç için mücadele verdik. Hep birlikte yönettiğimiz bu süreçte Memur-Sen olarak; Duruş Sendikacılığımızdan asla ödün vermedik.

Memur-Sen’imizin Toplu Sözleşme sürecindeki uzlaşmadan yana ve üyelerinin haklarını sonuna kadar koruyan ve savunan mücadeleci duruşu, teşkilatımızın ve üyelerimizin Memur-Sen’e olan güvenini ve inancını bir kez daha perçinlemiştir. Kendisine dayatılmak istenen teklifi imzalamayarak, önemli bir duruş ortaya koymuştur. Memur-Sen’imizin ve Toç Bir-Sen’imizin masadaki “diklenmeden dik duruşu”; ülkemizin her bir köşesinde takdir toplarken, Mayıs sendikacılığı yapıp, sendikacılığın özünü ve ruhunu kavrayamayan sözüm ona sendikalara da örnek olmuştur.

Değerli Kardeşlerim;

Ülkesini, Milletini fedakârca seven ve hangi koşulda olursa olsun hizmeti kendisine şiar edinen bizler hep şunu haykırdık:

Tarihi, geçmişin sağlam köklerinden gelen Türkiye’nin gerek bölgesinde gerekse dünya nezdindeki gücüne bizim kadar inanılırsa ve buna bizim inandığımız kadar itibar edilirse, anlaşmanın da, adil paylaşımın da, birlikte ve huzur içerisinde yaşamanın da çok daha kolay olacağını her zaman vurguladık.

Haksızlık karşısında hiçbir zaman ve hiçbir mekânda susmadık, susmamızı da beklemesinler. Bizler; etrafımızda cereyan eden hadiseler karşısında ‘banane’ diyen bir anlayışın içinde asla olmadık. Rengine, dinine, inancına, ya da milletine bakmaksızın tüm mazlum ve mağdurların, tüm insanlığın yardımına koşmakla mükellefiz. Çünkü bizler, kardeşleri açken tok yatmaktan kaçınan bir inancın müntesipleriyiz.

Bizler, Türkiye’nin gücüne inanıyor, bu ülkenin mazlum coğrafyaların hâmîsi olduğunu, maziden, atiye doğru köklü geçmişiyle birlikte dünyanın adalet ve merhamet yurdu olduğunu biliyoruz. Geçmişte yaşanılan sıkıntılı dönemleri hep birlikte aşan, en zor zamanda meydanlara inen güçlü bir teşkilat olarak, ülkemize ve milletimize verdiğimiz değer görülsün istiyoruz.

Kurulduğumuz günden bugüne, bugünden ebede daima Milletin yanında, Millet iradesinin tarafında olduk, bu onurlu davada hakkın üstün olması için en ön safta olmaya devam edeceğiz.

Dayanışmamız, uhuvvetimiz, mücadelemiz kaim ve daim olsun.

Kalın sağlıcakla …